15 Mayıs 2016 Pazar

ALELUSUL

Kalabalığın sesini dinledim ne diyor bilmiyorum. Bir şeylere uzaklaştıkça anlamlandıramıyorum. Uzaktayken yabancıyım. İçine girince dâhil oluyorum.Ben bu kalabalığın vazgeçilmez bir parçasıyım.Bunu biliyorum.İşte hayata da böyle tutunuyorum. Bedenin bir merkezi bir bağlantı noktası olduğu halde ruh ve enerjinin hiçbir bağlantısının olamaması ne kadar ilginç.


Karanlıkta yürüyorum önümü görmek mümkün değil. ışığı tutuyorum yolum aydınlanıyor. Sana senden başka kimse ışık tutamaz. Kendi yolunu kendin aydınlat ve ilerle.

Hiç bir şey kendiliğinden olmaz....







7 Kasım 2015 Cumartesi


SANDIK ODASI
CLOSET 
1997/2015 
ÜÇ ODALI ENSTALASYON




Sanatçı Hale Tenger’in 1997’de San Antonia’da bulunan Artpace’te sergilediği enstalasyon Eylül’de SALT Galata’da kurgulanıyor.3 Kasım 29 Kasım tarihleri arasında ziyaret edebileceğiniz bu sergi 60’lı, 70’li ve 80’li yıllardan kalma kıyafet ve aksesuarlarını dönemin penceresinden bize sunuyor. Hale Tender doğup büyüdüğü İzmir’deki babaanne evini temel alan Sandık Odasında izleyiciyi mekânı deneyimlemeye davet eder. İç içe üç odadan oluşan enstalasyon, aile ev ve yurt kavramlarını sorgular.1980’ler Türkiye’sini mobilya, lamba, kıyafet gibi gündelik eşya aracılığıyla anı ve bellek üzerinden yeniden kurgulayıp dönemin ruh halini yansıtır.





Enstalasyonun ilk bölümü olan yemek odasındaki radyo,o yılların TRT kayıtlarından Türkiye'yle ilgili gelişmeleri aktarırken ülkedeki politik ve toplumsal atmosferi içeri taşır.




İkinci bölüm olan yatak odasında,çalışma masasının üstündeki ders kitapları ve güzel yazım defterleri,resmi ideolojinin kişisel hayata etkilerine işaret eder.





İşe adını veren SANDIK ODASI ise, içerdiği renkli kıyafet ve aksesuarlarla bilinç altındaki arzuları görünür kılar ve klostrofobik yapısıyla bu arzuların nasıl sınırlandırıldığını vurgular.











Sandık Odası, SALT’ın uzun soluklu bir araştırmayla ortaya çıkarttığı, 80’lere odaklanan Nereden Geldik Buraya adlı serginin bir parçası.




10 Ekim 2014 Cuma

ÖLÜMCÜL KİMLİKLER




Güney Arabistanlı bir aileden gelen,babaannesi Türk.Ne daha çok Lübnanlı ne daha Fransız.Ana dili Arapça ve daima Arap ve Hıristiyan olmanın özel az rastlanır durumunu benimsemiş bir yazar Amin Maalouf.

İnsanın insan olmasından dolayı sahip olduğu mutluluğu arama,insan onuruna yaraşır yaşama,özgür olma ya da yasalar önünde eşit olma gibi vazgeçilmez haklarının olması büyük bir öneme sahiptir.Herhangi bir topluluğun üyesi olsun ya da olmasın her  insan evrensel  toplumun bir parçasıdır.Bir değer sorunu olarak insanları birbirinden ayrı kılmak,yaftalamak bu sosyal,hukuki ve siyasi çerçevenin dışına çıkmak günümüz dünyasının temel sorunlarından birisidir.Vurgulamak istediğim aslında farklılıklar içinde aynı öze sahip olduğumuzdur.Kişiliğimiz,dahil olduğumuz gruplar,kültürümüz,din ve yaşam biçimimiz,kimliğimiz meşru bir eğilimi yansıtmakla başlayıp bir savaş aletine dönüşebilir.Amacım farklılıklarımızı öteki haline getirmeme üzerine vurgu yapmak...Biyolojik olarak insan formuna sahip olmanın dışında bizi insan kılan şeyler...İki farklı insanda aynı bileşimi asla bulamazsınız ve herbirinin zenginliği,kendine özgü değerini oluşturan da işte budur,her varlığın tekil ve potansiyel olarak yerinin doldurulamaz oluşunu sağlayan budur. Her birimiz kendi çeşitliliğini üstlenmeye,kimliğini en üst aidiyet konumuna yükseltilmiş ve dışlanma aracı,bazen de savaş aleti haline getirilmiş tek bir aidiyetle eritmek yerine,çeşitli aidiyetlerinin toplamı gibi algılamaya teşvik edilmelidir.Bu noktada Amin Maalouf bize anlayamadığımız,aranıp durduğumuz bir  tanımı sorgulatıyor.Kimlik nedir?  

Kendi gözünde ve başkalarının gözünde ne olduğundur kimlik.Ortaklaşa olan ile kişisel olan,toplumun oluşturduğu ile kişinin oluşturduğu arasındaki ilişkidir.Maaluof der ki; Kimlik bölmelere ayrılmaz.Ruhun genleridir.Kimlik beni hiçkimseye benzemez yapan şeydir.Her kişinin kimliği resmi kayıtlarda görünenlerle‘’kimlik cüzdanı’’ kesinlikle sınırlı olmayan bir yığın ögeden oluşur.Kimlik öyle bir çırpıda verilmez,yaşam boyunca oluşur ve değişir.Kişiliğin yapı taşlarıdır.
  • karmaşık...
  • biricik...
  • yeri doldurulamaz...
  • başka kimseyle karşılaştırılamaz...

Herkesin başı yukarda,korkusuzca ve hınç duymadan aidiyetlerinin her birini içine sindirmesi gerekirdi.

Bazı sıfatlar kullanıyoruz toplumsal cinsiyet olarak erkek-kadın, dinsel olarak Müslüman-Hıristiyan-Yahudi,siyasi olarak solcu-sağcı, etnik olarak Türk-Kürt, coğrafi olarak Avrupalı-Asyalı vs.Bunları çatışma aracı olarak görmemek İşte bunun farkına varmak lazımdı belki de.Günümüzde yazarın bahsettiği şekliyle kimlik anlayışı yok ya da umutsuz.Kimlik çatışmalarını geride bırakmış zenginlikler ve artılar dünyası olması gerekirken birer sorun haline dönüşmesi .Dışarıda kime sorsan bilir aidiyetlerimizin önemini ama gerçekleştiren ya da farklılıklarından gurur duyan ? Kitapta şöyle yer alıyor ; Aidiyetlerimin her biri beni çok sayıda insana bağlıyor;buna karşın,hesaba kattığım aidiyetlerim çoğaldıkça,kimliğim de özel bir durum olarak ortaya çıkyor.Aidiyetlerimin her biri beni çok sayıda insana bağlıyor derken istisnasız her insanın karma bir kimlikle donandığı biricik,karmaşık ve yeri doldurulamaz olduğudur.Kolayına kaçıp birbirinden farklı insanları aynı kefeye koyuyoruz,gene kolaylık olsun diye onlara cinayetler,toplu eylemler,ortak görüşler yüklüyoruz;

  • sırplar katliam yaptı...
  • ingilizler yağlamaladı...
  • yahudiler el koydu...
  • siyahlar ateşe verdi...
  • araplar reddediyor...
  • çalışkan...becerikli...tembel...kuşku verici...sinsi...kibirli...inatçı...

Bir yanda dünyanının geri kalanının onlara bir şey öğretemeyeceğini sananlar,öte yanda dünyanın asla kendilerini dinlemek istemeyeceğine inananlar. 

Israr ettiğimiz şey tek bir kimlik taşıdığımız üzerinedir.Onu değişmez ve vazgeçilmez sanırız.Kimi zamana göre başkalaşır.Ama aynı zamanda  der yazar; Bir insanın kimliği başına buyruk aidiyetlerin birbirine eklenmeleri demek değildir,kimlik bir ’’ yamalı bohça’’ değildir,gergin bir tuval üzerine çizilen bir desendir;tek bir aidiyete dokunulmayagörsün,sarsılan bütün kişilik olacaktır.Kimlik mekanizmalarının karmaşıklığı,güler yüzlülüğü ve trajikliği...Kendinizi bir batılının yerine koydunuz mu ? Müslüman olanlarla olmayanlar arasında ön yargısız durdunuz mu ? Bu zenginliği ikiye ayıranlar kendinden olmayanları hedef alarak aslında insanlığa el bombaları atıp makineli tüfeklerle içtenlik ve barışımızı tarıyor...Tabii sonuçta insanlık ölüyor.Birine saygı göstermek,tarihine saygı göstermek,onun aynı insanlığa ait olduğunu kabul etmekle olur,farklı bir insanlığa,ucuz bir insanlığa değil.

Dünya bugün dahi eziyet çeken ya da eski çilelerin anısını içinde saklayan ve intikam anını düşleyen yaralı toplumlarla doludur.Onların çektiklerine duyarsız kalamayiz,ama onların kendi dillerini özgurce konuşma,dini vecibelerini korkusuzca yerine getirme ya da geleneklerini koruma arzularını paylaşabiliriz diye çözüm yolu sunar yazar.
Her zaman için modernizmi,özgürlüğü,hoşgörü ve demokrasiyi taşımaya yazgılı bir din Hıristiyanlık,öbür yanda ise,en başından beri despotizme ve karanlıkçılığa adanmış başka bir din Müslümanlık olduğunu ileri süren düşüncenin tehlikeli ve insanlığın büyük bir kesimi için gelecek ufukları karartıcı oluşudur.Eğer bugün insanlar boğazlanıyor,entellektüeller hançerleniyor ve turistler taranıyorsa,İslamn VIII. Yüzyıl'da hoşgörülü olduğunu bilmek kötü bir avuntu oluyor.Uzun bir hoşgörüsüzlük geleneği olan ötekiyle yan yana yaşamaktan her zaman rahatsızlık duymuş olan Hıristiyan Batı ifade özgürlüğüne saygılı toplumlar ortaya çıkarabilmişken uzun zaman yan yana birlikteliği uygulamış olan Müslüman dünyası artık fanatizmin kalesi olarak görülüyor ?
Modernliğe karşı öfkeli ve gerileyen bir Arap dünyası istemezdim; ama yeni binyıla tereddütlü adımlarla giren ürkek bir Fransa'yı da istemezdim diyor yazar.
 
Farklılıklarımızı büyük bir hırsla vurguluyorsak,bunun nedeni açıkça gitgide daha az farklı hale gelmemizdir.Her geçen gün farklılıklarımızı biraz daha azaltıyor ve benzerliklerimizi biraz daha çoğaltıyor.Pek yakında tek bir dilin konuşulacağı,herkesin aynı asgari inanç demetini paylaşacağı,herkesin televizyon karşısında aynı sandviçleri geveleyerek aynı Amerikan dizilerine bakacağı renksiz bir dünyaya doğru gitmiş olmayacak mıyız ? Öyle ki sonunda bütün dünyanın çok yakında bir avuç orjinalin dışında hep aynı kalıptan çıkma romanları okuyacağı -okursa tabii!-, tonlarla boca edilen melodisi belirsiz müzikleri dinleyeceği,aynı taslağa göre üretilen filmler seyredeceği,lafın kısası aynı ses,aynı görüntü ve inanç bulamacını yutacağı düşüncesi.


Kapağını aralayıp heyecan duyduğunuz yazarla sohbete koyulursunuz bir kitapta.Okuduklarınız yaşam boyu devam eder ve öyle derin öyle güzeldir ki bir başkasını daha okumaya gerek görmezsiniz.Sohbet her seferinde bir öncekinden daha anlamlı ve koyudur.Yeni kavrarsınız,anlamlandırırsınız.Yemek yer gibi tüketmemek ve cümleleri üstünüze giymek...Ölümcül kimliklere  tutundukça güçlendim bende. 

İyi Okumalar...




29 Eylül 2014 Pazartesi

KİTAP CÜMLELERİ

                              ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR


Hep büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne.Binlerce çocuk,başka kimse yok ortalıkta-yetişkin hiç kimse,yani-benden başka.Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum.Ne yapıyorum,uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum;nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken,ben bir yerlerden çıkıyor,onları yakalıyorum.Bütün gün yanızca bu işi yapıyorum.Ben çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim.Çılgın bir şey bu,biliyorum ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim.Biliyorum,bu çılgın bir şey.

Anti-kahramanımız Holden Caulfield yetişkinlerin sahte dünyasından çocukları masumiyetini kurtarır sanki bu çavdar tarlasında.Sorgulamadan,mutlulukla koşan çocukları uçuruma düşmekten kurtarmak ister.Ve sonsuza kadar çocuklar masumiyetleriyle kalır. Holden'ın ağzından üç günü anlatılan güzelim sonbahar tadında kitap, sıradan yaşamında etrafındakilerin samimiyetsiz ve yapmacık olduğunu ironik kelime ve cümlelerle aktarır.(vay canına,filan,söz gelimi,ha,lanet,kıyak,yani,neyse,ne kötü,vay canına,kafamı bozan....) Bu çocuğu çok sevdim ben ya! siz de seveceksiniz...kışın ördekler nereye gidiyor merak edeceksiniz...

                                          
  • Mecbur muyuz yani,Bu korkunç fikri kabullenmeye şimdi ha! (kabullenmenin,etiğin eleştirisi)
  • Tanrım, keşke siz de orada olsaydınız
  • Biri öldüğü zaman çok kızıyorum;üstelik bir de başkasının hatası yüzünden ölmüşse.En azından,o ikisinin,Romeo'nun ve Juliet'in yüzünden öldü Mercutio.(farklı bir bakış açısı :)
  • Bir kız sizinle buluşmaya geldiğinde felaket güzelse,kimin umurunda; ha geç gelmiş,ha erken gelmiş yani ?bacak bacak üstüne atmış kızlar, bacak bacak üstüne atmamış kızlar, felaket bacaklı kızlar, rezalet bacaklı kızlar, harika görünen kızlar, bir tanısanız...)
  • Öldükten sonra çiçeği kim ne yapsın, yani. 
  • Tiyatro,edebiyat ve bütün bu zırvalıklar üzerine birisi pek çok şey biliyorsa,onun aptal olup olmadığını anlayabilmeniz epey zaman alıyor.
  • Sanırım bu günlerde ne olacağına karar vermek zorunda kalacaksın.Sonra ne olacaksan ona göre hareket etmeye.Ama hemen.Bir dakika bile kaybedecek zamanın yok.Yok senin zamanın. (öğretmeninden holden için bir tavsiye)
  • Trende gece yolculuk yapıyorsam, dergilerdeki o salak öyküleri bile kusmadan okuyabilirim. bilirsiniz. içinde bir sürü sahtekar, David adlı, ince yüzlü herifler, bu David'lerin lanet pipolarını yakan Linda veya Marcia adlı sahtekar kızların olduğu öyküler. gece trende giderken bu rezil öyküleri bile okuyabilirim genellikle. ama bu kez durum farklıydı. canım hiç istemiyordu. hiçbir şey yapmadan, öylece oturdum.
  • Başına bela sarıp düşmeye başlayan birine dibe vuracağını anlama şansı verilmez.Düşer...düşer...düşer ama düştüğünü anlamaz.Tüm düzen,hayatlarının şu ya da bu döneminde çevrelerinin onlara veremediği şeyleri arayan insanlar için kurulmuştur.Ve ya çevrelerinin onlara sağlayamadığını sandıkları şeyleri arayan insanlar için.Onlar da aramaktan vazgeçerler.(öğretmeninden öğütler)
  • Seni soylu bir biçimde ölürken görebiliyorum şöyle ya da böyle değersiz bir dava uğruna.


  • Olgunlaşmamış insanın özelliği,bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir,olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.


Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman,bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da,canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız,o kitap bence gerçekten iyidir
Size anlatacaklarım bu kadar.Eve gidince ne yaptığımı,hastalandığımı,buradan çıktıktan sonra önümüzdeki sonbaharda hangi okula gideceğimi filan anlatabilirim herhalde size,ama canım istemiyor.Gerçekten istemiyorum.Bu zırvalıklar şu an beni hiç ilgilendirmiyor.

Sakın kimseye bir şey anlatmayın.Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.  

                                                                      Sevgiler Holden





6 Kasım 2013 Çarşamba

SAMSARA

TÜKETİM ÇILGINLIĞI,ROBOTLAŞAN İNSANLAR VE TEKTİPLEŞEN HERŞEY...görselleri ve sessizliğiyle evrensel, içinde bir çok mesajı barındıran kimi zaman anlamsız kimi zaman anlamlara ihtiyaçsız.

diyalogsuz

konusuz 

kurgusuz

çok ilginç detaylar var çözebilene 


 
Samsara ya da saṃsāra (Sanskrit: संसार; Tibetçe: khor wa; Moğolca: orchilong) Sanskrit kökenli modern dillerde birincil olarak "dünya" anlamında kullanılır. Hinduizm, Budizm, Jainizm, Sihizm dinlerinde reenkarnasyon ya da yeniden doğum döngüsünü anlatan bir kavramdır.
Bu dinlerdeki genel anlayışa göre, ölümün gerçekleştiği sırada karmik hesap kişinin yeniden doğduğu sıradaki duruma aktarılır. Bir kişi sayısız miktardaki yaşamların ardından tanrılardan biri haline gelebilir. Bir tanrı ise daha önceki hayatlarında yaptığı iyiliklerden elde ettiği hikmeti tükenene kadar doğaüstü güçleri kullanabilir. [1]
Samsara'nın sonsuz ölüm ve yeniden doğum zincirinden nasıl kurtulanılacağı Budizm ve Hinduizm'de esas konulardan biri olmuştur. Budizm bodhi (aydınlanma) cevabını verirken, Hinduizm'de ise mokşa'dır.
Önemli Hint dinlerinin ortak tanımı olan samsara yaşamın döngüsünü, ölümü ve yeniden doğuşu, var oluşu ve yok oluşu tanımlar. Budizm geleneğinin amacı bu döngüyü terk etmektir. Samsara, cehennemden tanrıya kadar insanoğlunun bildiği varlığın bütün tabakalarını içine alır. Bütün varlıklar kendini yaşamın döngüsünde bulur. Buna “Karma” felsefesinde istek ve arzular yoluyla kendini bulan eylem, düşünce ve hisler de dâhildir. Bu döngüden ayrılmak, ilk olarak Karma felsefesine ait bu elemanların tanınması ve anlaşılması ile mümkün olur. Mahayana felsefesinde ise Samsara ve Nirvana’nın kimlik teorisinden daha fazlası ortaya çıkmıştır.
















20 Ekim 2013 Pazar

TUĞBA TOP 9 PLAYLIST



Bu aralar kafayı taktığım sürekli açıp dinlediğim her zaman gönlümün bir köşesinde olan şarkılarla eğlenceli, yer yer duygusal bir playlist yaptım.Sıralama değişmez değildir esnetilebilir.

                  Geri sayım başlasın... :D

9 numarada lise sıralarında depresyonik sancılarımızın karşılığı yalan 
                          8 numarada sevgilime yarım yamalak mırıldanıp bulmasını istediğim çocukken nakaratını egarabin diye söylediğim muhteşem şarkıııı hala nasıl buldu sevgilim aklım almıyor :D
                               7 de ise vazgeçilmezim Queenim....  
                       6 numarada farklı bir sound farklı bir büyü modern dansa gönül vermiş biri olarak bir gösteride kullanılan hemen eve gelip araştırdığım şarkı

5 numara anlatılmaz yaşanır nerden buldum bilmiorum yalnızca bu şarkılarını biliyorum.İktisat mezunuyum muhtemelen sermaye araştırması yaparken buldum :D

4 numara zaten tıklanma rekoru kırdı fakat ben klibin sonundaki müziğe aşık oldum tabiiii danslı figürlü olunca çarpılıyorum böyle hemen.


Son 3 e geldik :))


3 numara bu güne kadar nasıl rastlamadım deyip başımı taşlara vurduğum efsane grubun aslında bir yerlerden aşina olduğumuz şarkısı dream on

2 numara hem sözünü hem müziğini esirgemeyen nile olan sevdam hem de klibin modern dans konsepti

geldik tuğba top nine nın 1 numarasına bayılıyorum bayılıyor hem çok eğlenceli hem harika sözleri :)))))))


ESENLİKLE KALIN 
tuğba muck






12 Eylül 2013 Perşembe

VISIONS OF MEXICAN ART CERMODERN ANKARA


Bu cermodern iyi ki var Ankara'da.Ara sıra gidip insanlardan ve maddi manevi tüm değerlerinden çok şeyler öğreniyoruz.Eserlere tanık olmak ve araçlarıyla sanatçı arasındaki duygulara ortak olmak beni en mutlu eden şey.Çünkü sanat, kültür, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçtır.Doyuyorum...Seviyorum...



Pembe Not : Resimler orijinal olduğu için dokunmak yasaktı ama ben bi haylazlık yapıp elimi fırça darbelerinde gezdirdim...Hissetmek çok ilginç geliyor.

benjamin dominguez tarihsel dolap tuval üzeri yağlı boya










 Visions of Mexican Art-Gelenekten Modernizme sergisi, Meksika Sanatı hakkında
bütüncül bir kapsam sunmayı hedeflememektedir. Ancak, Türkiye’de ilk kez
sergilenen Meksika ve Latin Amerika’da sanat eğilimleri ve akımları hakkında geniş
bir bilgi içermektedir.