10 Ekim 2014 Cuma

ÖLÜMCÜL KİMLİKLER




Güney Arabistanlı bir aileden gelen,babaannesi Türk.Ne daha çok Lübnanlı ne daha Fransız.Ana dili Arapça ve daima Arap ve Hıristiyan olmanın özel az rastlanır durumunu benimsemiş bir yazar Amin Maalouf.

İnsanın insan olmasından dolayı sahip olduğu mutluluğu arama,insan onuruna yaraşır yaşama,özgür olma ya da yasalar önünde eşit olma gibi vazgeçilmez haklarının olması büyük bir öneme sahiptir.Herhangi bir topluluğun üyesi olsun ya da olmasın her  insan evrensel  toplumun bir parçasıdır.Bir değer sorunu olarak insanları birbirinden ayrı kılmak,yaftalamak bu sosyal,hukuki ve siyasi çerçevenin dışına çıkmak günümüz dünyasının temel sorunlarından birisidir.Vurgulamak istediğim aslında farklılıklar içinde aynı öze sahip olduğumuzdur.Kişiliğimiz,dahil olduğumuz gruplar,kültürümüz,din ve yaşam biçimimiz,kimliğimiz meşru bir eğilimi yansıtmakla başlayıp bir savaş aletine dönüşebilir.Amacım farklılıklarımızı öteki haline getirmeme üzerine vurgu yapmak...Biyolojik olarak insan formuna sahip olmanın dışında bizi insan kılan şeyler...İki farklı insanda aynı bileşimi asla bulamazsınız ve herbirinin zenginliği,kendine özgü değerini oluşturan da işte budur,her varlığın tekil ve potansiyel olarak yerinin doldurulamaz oluşunu sağlayan budur. Her birimiz kendi çeşitliliğini üstlenmeye,kimliğini en üst aidiyet konumuna yükseltilmiş ve dışlanma aracı,bazen de savaş aleti haline getirilmiş tek bir aidiyetle eritmek yerine,çeşitli aidiyetlerinin toplamı gibi algılamaya teşvik edilmelidir.Bu noktada Amin Maalouf bize anlayamadığımız,aranıp durduğumuz bir  tanımı sorgulatıyor.Kimlik nedir?  

Kendi gözünde ve başkalarının gözünde ne olduğundur kimlik.Ortaklaşa olan ile kişisel olan,toplumun oluşturduğu ile kişinin oluşturduğu arasındaki ilişkidir.Maaluof der ki; Kimlik bölmelere ayrılmaz.Ruhun genleridir.Kimlik beni hiçkimseye benzemez yapan şeydir.Her kişinin kimliği resmi kayıtlarda görünenlerle‘’kimlik cüzdanı’’ kesinlikle sınırlı olmayan bir yığın ögeden oluşur.Kimlik öyle bir çırpıda verilmez,yaşam boyunca oluşur ve değişir.Kişiliğin yapı taşlarıdır.
  • karmaşık...
  • biricik...
  • yeri doldurulamaz...
  • başka kimseyle karşılaştırılamaz...

Herkesin başı yukarda,korkusuzca ve hınç duymadan aidiyetlerinin her birini içine sindirmesi gerekirdi.

Bazı sıfatlar kullanıyoruz toplumsal cinsiyet olarak erkek-kadın, dinsel olarak Müslüman-Hıristiyan-Yahudi,siyasi olarak solcu-sağcı, etnik olarak Türk-Kürt, coğrafi olarak Avrupalı-Asyalı vs.Bunları çatışma aracı olarak görmemek İşte bunun farkına varmak lazımdı belki de.Günümüzde yazarın bahsettiği şekliyle kimlik anlayışı yok ya da umutsuz.Kimlik çatışmalarını geride bırakmış zenginlikler ve artılar dünyası olması gerekirken birer sorun haline dönüşmesi .Dışarıda kime sorsan bilir aidiyetlerimizin önemini ama gerçekleştiren ya da farklılıklarından gurur duyan ? Kitapta şöyle yer alıyor ; Aidiyetlerimin her biri beni çok sayıda insana bağlıyor;buna karşın,hesaba kattığım aidiyetlerim çoğaldıkça,kimliğim de özel bir durum olarak ortaya çıkyor.Aidiyetlerimin her biri beni çok sayıda insana bağlıyor derken istisnasız her insanın karma bir kimlikle donandığı biricik,karmaşık ve yeri doldurulamaz olduğudur.Kolayına kaçıp birbirinden farklı insanları aynı kefeye koyuyoruz,gene kolaylık olsun diye onlara cinayetler,toplu eylemler,ortak görüşler yüklüyoruz;

  • sırplar katliam yaptı...
  • ingilizler yağlamaladı...
  • yahudiler el koydu...
  • siyahlar ateşe verdi...
  • araplar reddediyor...
  • çalışkan...becerikli...tembel...kuşku verici...sinsi...kibirli...inatçı...

Bir yanda dünyanının geri kalanının onlara bir şey öğretemeyeceğini sananlar,öte yanda dünyanın asla kendilerini dinlemek istemeyeceğine inananlar. 

Israr ettiğimiz şey tek bir kimlik taşıdığımız üzerinedir.Onu değişmez ve vazgeçilmez sanırız.Kimi zamana göre başkalaşır.Ama aynı zamanda  der yazar; Bir insanın kimliği başına buyruk aidiyetlerin birbirine eklenmeleri demek değildir,kimlik bir ’’ yamalı bohça’’ değildir,gergin bir tuval üzerine çizilen bir desendir;tek bir aidiyete dokunulmayagörsün,sarsılan bütün kişilik olacaktır.Kimlik mekanizmalarının karmaşıklığı,güler yüzlülüğü ve trajikliği...Kendinizi bir batılının yerine koydunuz mu ? Müslüman olanlarla olmayanlar arasında ön yargısız durdunuz mu ? Bu zenginliği ikiye ayıranlar kendinden olmayanları hedef alarak aslında insanlığa el bombaları atıp makineli tüfeklerle içtenlik ve barışımızı tarıyor...Tabii sonuçta insanlık ölüyor.Birine saygı göstermek,tarihine saygı göstermek,onun aynı insanlığa ait olduğunu kabul etmekle olur,farklı bir insanlığa,ucuz bir insanlığa değil.

Dünya bugün dahi eziyet çeken ya da eski çilelerin anısını içinde saklayan ve intikam anını düşleyen yaralı toplumlarla doludur.Onların çektiklerine duyarsız kalamayiz,ama onların kendi dillerini özgurce konuşma,dini vecibelerini korkusuzca yerine getirme ya da geleneklerini koruma arzularını paylaşabiliriz diye çözüm yolu sunar yazar.
Her zaman için modernizmi,özgürlüğü,hoşgörü ve demokrasiyi taşımaya yazgılı bir din Hıristiyanlık,öbür yanda ise,en başından beri despotizme ve karanlıkçılığa adanmış başka bir din Müslümanlık olduğunu ileri süren düşüncenin tehlikeli ve insanlığın büyük bir kesimi için gelecek ufukları karartıcı oluşudur.Eğer bugün insanlar boğazlanıyor,entellektüeller hançerleniyor ve turistler taranıyorsa,İslamn VIII. Yüzyıl'da hoşgörülü olduğunu bilmek kötü bir avuntu oluyor.Uzun bir hoşgörüsüzlük geleneği olan ötekiyle yan yana yaşamaktan her zaman rahatsızlık duymuş olan Hıristiyan Batı ifade özgürlüğüne saygılı toplumlar ortaya çıkarabilmişken uzun zaman yan yana birlikteliği uygulamış olan Müslüman dünyası artık fanatizmin kalesi olarak görülüyor ?
Modernliğe karşı öfkeli ve gerileyen bir Arap dünyası istemezdim; ama yeni binyıla tereddütlü adımlarla giren ürkek bir Fransa'yı da istemezdim diyor yazar.
 
Farklılıklarımızı büyük bir hırsla vurguluyorsak,bunun nedeni açıkça gitgide daha az farklı hale gelmemizdir.Her geçen gün farklılıklarımızı biraz daha azaltıyor ve benzerliklerimizi biraz daha çoğaltıyor.Pek yakında tek bir dilin konuşulacağı,herkesin aynı asgari inanç demetini paylaşacağı,herkesin televizyon karşısında aynı sandviçleri geveleyerek aynı Amerikan dizilerine bakacağı renksiz bir dünyaya doğru gitmiş olmayacak mıyız ? Öyle ki sonunda bütün dünyanın çok yakında bir avuç orjinalin dışında hep aynı kalıptan çıkma romanları okuyacağı -okursa tabii!-, tonlarla boca edilen melodisi belirsiz müzikleri dinleyeceği,aynı taslağa göre üretilen filmler seyredeceği,lafın kısası aynı ses,aynı görüntü ve inanç bulamacını yutacağı düşüncesi.


Kapağını aralayıp heyecan duyduğunuz yazarla sohbete koyulursunuz bir kitapta.Okuduklarınız yaşam boyu devam eder ve öyle derin öyle güzeldir ki bir başkasını daha okumaya gerek görmezsiniz.Sohbet her seferinde bir öncekinden daha anlamlı ve koyudur.Yeni kavrarsınız,anlamlandırırsınız.Yemek yer gibi tüketmemek ve cümleleri üstünüze giymek...Ölümcül kimliklere  tutundukça güçlendim bende. 

İyi Okumalar...